XX Dünyada İtalyan Dili Haftası
19 – 25 Ekim 2020
“Sözcükler ve imgelerle İtalyanca: grafiti, illüstrasyon ve çizgi romanlar”
İtalyan çizgi romanında konular, yazarlar ve diller
Dijital sergi kuratörü: Giovanni Russo
Himayelerinde: Türkiye’deki italya Büyükelçiliği
Yapım ve organizasyon: Lucca Crea-Lucca Comics&Games, istanbul İtalyan Kültür Merkezi
Metinler: Giovanni Russo
Grafik ve tasarım: Francesco Bonturi
Çeviriler: Tanju Şahan
Onur Kurulu:
Massimo Gaiani, İtalya Büyükelçisi
Salvatore Schirmo, İstanbul İtalyan Kültür Merkezi Müdürü
Alessandro Tambellini, Lucca Belediye Başkanı
Francesca Fazzi, Lucca Crea S.R.L. Başkanı
Giovanni Russo, Lucca Comics&Games Koordinatörü
© Lucca Crea-Lucca Comics&Games / Istanbul İtalyan Kültür Merkezi
Tutti i diritti riservati / Tüm hakları saklıdır / All rights reserved
LUCCA CREA S.R.L. – Corso Garibaldi 53 – 55100 Lucca, Italy – P. Iva 01966320465
Genel gizlilik bilgileri – Çerez politikası
8
Dino Buzzati (1906-1972), yirminci yüzyılın en büyük İtalyan yazarlarından biri olarak bilinir. Issız bir kalede asla gelmeyecek gizemli bir düşmanın saldırısını bekleyen bir subayın hikayesini anlatan Tatar Çölü (1940) başyapıtı olarak kabul edilir. Buzzati aynı zamanda sevdiği çizgi romanlardan esinlenen bir ressamdı.
1969’da yazıyı ve resmi son derece kişisel bir üslupla çizgi romanda birleştiren Buzzati, bugün hiç tereddütsüz Grafik Roman olarak adlandırabileceğimiz Poema a fumetti’yi yarattı.
Poema, çizgi romanların İtalyan aydınlarda büyük merak uyandırmasına vesile olmasıyla, büyük auteur çizgi romanlarının altın dönemi sayılan yılların bir simgesi haline geldi. Pratt’ın Tuzlu Denizin Şarkısı’nın çağdaşı olan Poema, Orpheus ve Eurydice efsanesinin çağdaş bir dille yeniden yorumlanmasıdır. Sevgili Eura’sının ölümünü takiben onun Milano’da hayali bir sokakta, gizemli bir villanın duvarındaki küçük bir kapıdan geçerek kayboluşuna tanık olan genç şarkıcı Orfi’nin hikayesidir. Kapının öbür tarafında ölüler korkudan muaf, arzu gibi duygulardan arınmış, sonsuza kadar kayıtsızlık içinde yaşamaktadırlar. Orfi, şarkılarının gücüyle sevdiklerine ulaşana kadar yoluna devam eder, ancak onu da akranı Orpheus gibi acı bir son beklemektedir.
Poema’nın hem edebi hem de resim sanatı bakımından kategorize edilemeyen yapısı, onu gizemli bir nesne haline getirdi. Üç farklı disiplinin izlerini taşısa da tam olarak ne birine ait olabildi ne diğerine. Çok geniş bir çerçeveden bakıldığında yirminci yüzyıl İtalyan kültürünün en özgün eserlerinden biri olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.
9
Hugo Pratt (1927-1995), oybirliğiyle dünya çapında en büyük çizgi roman yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. Kendisinden bahsetmemek ve en tanınmış karakteri Corto Maltese’e değinmemek imkânsız.
Maceraperest bir denizci olan Corto Maltese ilk kez Tuzlu Denizin Şarkısı’yla ortaya çıktı. Bu Grafik Romanın 1967’den beri düzenli olarak yeni baskıları yapılmaktadır.
Corto’nun maceralarının ve Pratt’ın tüm kariyerinin en başarılısı, karakterin incelikle irdelendiği bir dizi muhteşem hikayenin ardından gelen Corte Sconta della Arcana‘dır (1974-1977). (Türkçe’de Corto Maltese Sibirya’da adıyla bilinir.)
Başlık, Venedik’teki bir mahkemeye atıfta bulunsa da hikaye, dışa kapalı Çin, tamamen milliyetçi kaynayan Moğolistan ve savaş ağalarının sürekli birbirleriyle savaştığı devrim öncesi kaosun pençesindeki Rusya üçgeninde cereyan eder. Pratt’ın büyüklüğü, macerayı anlatmadaki ustalığından ziyade, macerayı zihinsel bir duruma bağlama ve ahlaki bir tutuma dönüştürme yeteneğinde yatar. Eğlenceli kısımları kasıtlı değil, tesadüfidir. Anlaşıldığı kadarıyla Pratt, dünyaya açılmanın ön koşulu maceraya atılma ihtiyacından dem vurmaktadır.
Bu önerme, entelektüel aristokrasisiyle, Corto gibi bir “servet avcısı” aracılığıyla ifade edilmiş olsa da, güçlü bir hümanist bakış açısı taşır. Güncelliğini zerre yitirmemiş, yankılarına çağımızda da rastlanabilen bir insanlık hali tasviridir.
10
Andrea Pazienza (1956-1988), İtalyan çizgi roman yazarlarının temel taşlarından ve önemli isimlerinden biri olmakla beraber eserlerinin olağanüstü karmaşık içerikleri nedeniyle en zor anlaşılanıdır. Pazienza sıradışı biridir; çarpıcı üslubuyla kendini anlatırken asla tevazu göstermez “herhangi bir şekilde herhangi bir şeyi anında çizebilir” ve hiperrealizmden karikatürize deformasyonlara, genellikle de aynı sayfada, zorlanmadan geçiş yapabilir. Edebiyattaki yeteneği çizim yeteneğine eşittir. Pazienza hayatını anlattığı çalışmalarında, mükemmel İtalyancasını ve olağanüstü iletişim gücünü konuşturur. Dili ritmiktir, hem kültürlü hem argo, kah komiktir kah trajik, uydurma sözcükler kullanmaktan çekinmez. Sanatsal özelliklerine kişisel karizmasını, uyuşturucu bağımlılığıyla geçen düzensiz hayatını, genç yaşta ölümünü de eklersek işte karşınızda İtalyan çizgi romanlarının lanetli dehası ve rock yıldızı.
En önemli eseri yarı otobiyografik çizgi romanı Pompeo’nun Son Günleri’dir (1985-1987). Bir uyuşturucu bağımlısının yaşamının son demlerini ve intiharını, acımasız ve kahredici bir üslupla anlatır.
12
Sanat dünyasında Gipi adıyla bilinen Gian Alfonso Pacinotti, 2000’ler İtalyan çizgi romanının başlıca temsilcilerinden biri. Olağanüstü bir duyarlılığa sahip Gipi (d. 1963), çıkış yolu pek mümkün olmayan bir taşra kasabasında büyüdü. Sokakta büyüyen başıboş bir gençken çizim yeteneğiyle dikkat çekti. Başlarda reklamcılık ve grafikerlik gibi çizgi romanlardan uzak mesleklerde çalıştı. Çizgi roman dünyasındaki ilk başarısı Appunti per una storia di guerra (2005) adlı eserinin Avrupa’da katıldığı tüm yarışmalardan ödüllerle dönmesiydi. Büyüdüğü yerleri fon olarak kullandığı bu kitapta ergenlikten yetişkinliğe geçişi farazi bir savaş ortamı benzetmesiyle işler. Yarı otobiyografik bir kitap olan eser aslında savaştan bahsetmez, savaşı bir metafor olarak kullanır. Gipi’nin avarelikle geçen ergenliği, uyuşturucu yüzünden hayatları mahvolan arkadaşları, çıkışsızlığa hapsolmuş toplum, hepsinden önemlisi o dünyayı terk edip hayatta kalmanın verdiği suçluluk duygusu, eserin başlıca öğelerini oluşturur. En iyi kitaplarından bir diğeri de aniden delirip huzurevine kapatılan bir yazarın hikayesini anlatan Unastoria’dır(2013). Bu eserinde Gipi yine öyküler dünyasında neredeyse ayrıcalıklı bir kişi olarak suçluluk duygusuyla mücadele eden bir yazarın yarı-otobiyografik hayatını anlatıyor. Gipi, babalığın akut bir yansıması olan saf bir kurgu hikayesini anlattığı La terra dei figli adlı eserini 2016 senesinde yayınlar. Bir baba çocuklarını yazı yazmaktan uzak tutarak, geçmişten men ederek eğitmek için her şeyi yapar. Bunu her ne kadar çocuklarının iyiliği için yapmış olsa da çocuklar kaçınılmaz olarak isyan edeceklerdir.
13
Davide Reviati (d. 1966), İtalyan çizgi roman tarihinin en özel isimlerinden biridir. Otobiyografik deneyimlerden yola çıkan Morti di sonno, yetmişli yılların sonunda büyük bir rafinerinin bitişiğindeki kasabada büyüyen bir grup gencin hikayesini anlatıyor. Reviati, tehdit edici riskleriyle, dumanlarıyla fabrikanın gölgesinde büyüyen ve futbol sayesinde hayatlarının en unutulmaz günlerini yaşayan çocukları anlatıyor. Tek bölümden oluşan, bireysel hafızadan beslenen ve tek kahramanı eksen almaktan ziyade çoğul bakış açısıyla anlatılan bu hikayeler toplamının ortak noktası futbol maçlarıdır.
Morti di sonno adlı eserinde çocukluktan bahsetmesi gibi yine yarı otobiyografik Sputa’da da aynı hacimde (kitap 500 sayfadan fazla) ve benzer bir çoğul bakış açısıyla ergenlik dönemini üçüncü kez işler. Bu kez kahramanları taşrada yaşayan sıradan bir grup gençtir. Önceki kitapta ana tema futboldu, buradaysa bir çingene ailesini odağına yerleştiriyor. Hikayenin kahramanları da herkes gibi aileye güven duymayıp ırkçılıkla yaklaşırlar ancak yine de tüm zıtlaşmalara rağmen önyargıların yıkılması kaçınılmaz olur.
15
Zerocalcare takma adını kullanan Michele Rech (d. 1983), Grafik Roman döneminin başlangıcından beri İtalyan çizgi roman çevrelerince övgüyle bahsedilen bir isim. Roma’nın varoş semtlerinden birinde büyüyen Zerocalcare, günlük yaşam deneyimlerini kişisel blogunda, postmodern mizahla dolu kısa öyküler ve popüler kültüre göndermelerle yaparak anlatmaya başladı. Karakterlerini yaratırken yakın arkadaşlarını ve ailesini model aldı. Kurgusal karakteri Armadillo’yu da kendi iç sesine tercüman olacak bir araç olarak tasarladı.
Onun öykülerinde teslim tarihleri arasında sıkışıp kalmış, işine mahkum, otuzlu yaşlarını süren ve hayatta hiçbir güvencesi olmayan bir nesli görürüz. Kuşağının sorunlarını ele aldığı işleriyle kısa sürede ünlendi ve muazzam başarısı onu uzun soluklu anlatılara, dolayısıyla da basılı formata yöneltti.
2017 ve 2018 yılları arasında iki bölüm halinde yayınlanan son eseri Macerie prime, acımasız bir vahşetle başa çıkma mücadelesini ele alışıyla yazarın olgunluğa geçiş evresini de mimler. Zero’nun kimi karakterleri suçluluk duygusu altında ezilmemek için bencillik zırhına bürünür, kimileri rutin veya nefret ettikleri bir işle uğraşır; kimileri çocuk sahibi olmak ister ama çok geç kaldıklarını düşünürler; kimileri de hiç hesapta yokken evlenip çoluk çocuğa karışır; ama kimileri de vardır ki her şeyi noktalamayı düşünür.
16
Fumettibrutti adıyla bilinen Josephine Yole Signorelli (d. 1991), sosyal medyada yayınlanan eserleriyle kendini tanıttı. Cinsellik, duygusallık, kimlik, çeşitlilik, yalnızlık gibi konuları dilini sakınmadan ve suçluluk duygusu hissetmeden yazdı, çizdi. Esnek tarzı bilinçli bir tercihtir.
Karakterlerinin ve onlarla birlikte yazarın umutsuzca kaçmak istediği varoluşsal boşluğu görsel olarak aktarabilme yetisine sahiptir. İlk romanı Romanzo esplicito (2018) kötü biten bir aşkın yarı otobiyografik öyküsüdür. Akabinde yazdığı P. Trans ergenliğim (2019) adlı eserinde Signorelli muhafazakar bir ortamda yaşayan genç bir transseksüelin kendini kabul etme yolunda karşılaştığı zorlukları ve kararlılığını, acısını ve gururunu kendi iç dünyasını açarak anlatıyor.
18
Sürekli coğrafik ve kronolojik bir “başka yer” arayışında olan, zihinsel dinginliği egzotik patlamalarla dışavuran Igort, gerçek adıyla Igor Tuveri, farklı ilgi alanlarını görsel zenginlikle beslenmiş içe dönük çizgi romanlarında biraraya getirdi. Türün takipçileri grafik romanları kitapçı raflarına taşıyan ilk yayınevi olan Coconino Press’in kurucusu Igort’a çok şey borçludur. En ünlü eseri Kusursuz Numara 5’tir (2002). Yönetmen koltuğuna ilk kez oturduğu film uyarlaması da eleştirmenlerce çok beğenildi. Katledilen oğlunun intikamını almak üzere tekrar sahalara dönen eski bir mafya üyesinin anlatıldığı Napolitan tarzı bir kara filmdir. Avrupa (Melville tarzı Fransız kara filmi) esintileri taşıyan, Amerikan (Chester Gould gibi tipik benzerlerin aksine grotesk uçlara kaymasa da) ve Uzakdoğu (Hong Kong) filmleri arasında bir yerde duran, Napoli dekorunda çekilmiş geleneksel ve ilginç bir kara film.
Bu sadece coğrafik bir mesele değil. Igort, mafyanın aileye ve dine olan riyakar düşkünlüğünü, kibirli tahakkümünü ve cinayeti “marifet”ten sayıp iş edinmiş zihniyetini ustalıkla yeriyor.
19
Paolo Bacilieri (d. 1965) grotesk bir gazetenin ilginç bir muhabiri. La magnifica desolazione, yazarın sürrealizm ile günlük yaşamın çarpıklığını birarada en iyi sergilediği eserlerden biridir.
Yazarın alter egosu olan Zeno Porno La magnifica desolazione’nın dünyasında, Carl Barks’ın fikirlerini kullansa da özgün hikayeler yaratamayan başarısız bir Disney çizgi roman senaristidir. Duygusal bir krizdedir. Otuz metre boyunda olduğu için güzel bir CIA ajanının avına düşen babası, ayrıca olası bir Ay seyahatine kendisini de sürüklemekte olan bir arkadaşı vardır. Bir de nereden çıktığı meçhul zombilerin istilasına uğramış bir İtalya.
Grotesk ortam, sadece insani ve mesleki açıdan krizde olan bir adamın yönelim bozukluğunun altını çizer. Nihayetinde, bir Venedik adası olan Torcello’ya tekneyle giden yabancı bir turist ailesi olayları tetikleyince Zeno bir anda her şeyin anlam kazandığı aydınlanmaya erişir. Anlaşılmaz nedenlerle mutsuzluk bir anda yok olur, umut tekrar yeşerir.
Zeno Porno hayatı aslında çözümü olmayan bir bulmaca gibi görüp öyküsüne odaklanır, baş döndürücü bir hayatı – görünüşte çözümsüz görünen ama bir şekilde olayların kendiliğinden çözüldüğü– bir oyun gibi anlatan Fun (2016) ile tekrar yazmaya başlar.
20
Basit ama kültürlü, “kuklalarla felsefi tartışma” ya girmekte usta, Tuono Pettinato (asıl adı Andrea Paggiaro, d. 1976) çağdaş İtalyan çizgi romanlarının en ilginç karakterlerinden biridir. Şairane lakabı Borges’ten geliyor.
Çocuksu naifliği, mizahi tarzı, pervasızca kullandığı nitelikli popüler kültür göndermeleriyle, Tuono Pettinato, basit ama değerli kültürel çalışmalarında sentez niteliği taşıyan bir ironiyi temsil ediyor. Genellikle çizgi romanlarında kendisini siyah giyinmiş sakallı kel bir adam, kurukafa tişörtlü kibar bir metalci olarak tasvir eder.
Başlıca kitapları arasında Garibaldi öne çıkar. Genç Dimağlar İçin Şahsi Kahramanlık Girişimlerinin Gerçek Öyküsü (2010) adlı eseri Garibaldi’nin, ne gerçek hayatta yazarın ne de hayali kahramanının görüşleri dahilinde olmayan, ironik ama basitlikten uzak bir üslupla anlatılmış gerçek hikayesini konu alır. Kitap, Garibaldi’nin biraz naif idealizmini, Papa ve rahiplere duyduğu derin nefretini, Cavour’a ve politikacılara karşı düşmanlığını sergiliyor. Tuono’nun kutsallaştırılan İtalyan eğitimini ti’ye aldığını da belirtmeden geçmemeli.
Bedencik (2013), karanlık masal formatında acının medyatik spekülasyonu üzerine yazılmış bir kitap. Bir çocuk öldürülür ve bilgi kirliliği giderek artarak adeta bir zulme dönüşür. Trajik bir cinayet öyküsüdür bu.
22
Vittorio Giardino (Bologna, 1946) sanki mühendislik geçmişini ortaya döker gibi son derece titiz bir şekilde taşları yerine oturtarak olay örgüsünü mükemmelen kuran, kalburüstü bir öykü anlatıcısıdır. Giardino, Fransızca konuşan meslektaşlarının görsel tarzını peyderpey benimsemiş ve bu tarzın İtalya’da başlıca temsilcisi olmuştur.
Giardino’nun öncelikli ilgi alanı tarihtir. Karakterleri ve türe özgü anlatı mekanizması, ağdalı gerçeklere ve büyük kahramanlıklara odaklanmaz. Hem ideolojik hem tarihsel anlamda “fedakarlık” ya da “tevazu”yla bağdaştırılamayacak hikayeleri tarihsel bir duyarlılığa hizmet eder. Giardino’yu ilgilendiren, sıradan vatandaşlardır; toplumsal yapı ve zihniyet, sosyal çevreler, tarihsel bağlamı belirleyen politik ve psikolojik unsurlardır. Özenli bir araştırmanın izlerini de taşıyan ve İspanya iç savaşını konu alan No Pasaran adlı eserinde sanatçının tarihe olan ilgisi belirgindir. Hikayenin baş kahramanı, kayıp arkadaşını arayan eski bir Fransız casusu Max Friedman’dır.
Giardino’nun tarihe merakı, 1950’den 1968’e kadar komünist Çekoslovakya’da hayatı ve 1990’da Berlin duvarının yıkılmasının ardından yaşananları anlattığı en iddialı eseri Jonas Fink‘te de görülebilir. Yirmi yıllık bir zaman dilimine yayılarak üç cilt halinde (Çocukluk, 1991, Yetişkinlik, 1998, Prag’ın Kurtuluşu, 2017) adlarıyla yayınlanan karmaşık çalışmasında Komünist Prag’da büyüyen, babası bilinmeyen siyasi nedenle hapse atılmış Yahudi kökenli bir çocuğun hikayesini anlatır.
23
Süper kahramanlara düşkünlüğüyle bilinen iflah olmaz mizahçı Leo Ortolani, son yirmi yıldır popülerliğini koruyan Batman parodisiyle bir fenomene dönüştü. Ratman’in (Fare Adam) uzun soluklu bir seriye dönüşmesini takiben, kendisine has üslubu ve her zamanki içgüdüsel mizah anlayışıyla hassas temaları işlediği grafik romanlara yoğunlaştı.
Özellikle Rat-Man serisindeki bir yan karakteri başrole taşıyan Cinzia (2018), trans bireylerin deneyimlerine duyarlı ve özenli bir bakış açısıyla yaklaşır. Son kitabı Her Şey Güzel Olacak, Covid-19 krizinin günlük kronolojisi niteliğindedir ve sosyal medya aracılığıyla birçok İtalyan’a bu zor dönemde moral kaynağı olmuştur.
24
Kısa öyküler yazarı Giacomo Monti (1975), ilk çıkışını 2000’lerin en iyi İtalyan kitaplarından biri olan Hiç Kimse Beni İncitemeyecek adlı antolojisiyle yaptı . Monti’nin hikayeleri sağlam, minimal, görünüşte gerçekçidir ama günlük hayatta karşılaştığımız bazı garip olaylara parmak basan fantastik U-dönüşler ve sürprizler de içerir. En iyi hikayeleri nadir rastlanan mücevherler gibidir. Gömlek, bir erkeğin bir hayat kadınıyla buluşmasını anlatır. Çift, ilişkilerini takiben yastık sohbetine dalar, derken kadın gömleğin nasıl giyilmesi konusunda erkeği eleştirir. Trans, iki adamın bir transseksüeli vahşice dövdüğü iki sayfalık acımasız bir eser.İlkinin devamı niteliğindeki Trans 2’de, şiddete maruz kalan trans karakter bir canavara dönüşür ve kendisini dövenlerden aynı şekilde intikam alır. Yazarın Hiç Kimse Seni İncitemeyecek adlı çalışması ise kronik ve gerçeküstü bir evlilik krizinin hikayesidir, ama burada kadın bir uzaylıdır, bir çiftçi de ona eşiymiş gibi davranır. Monti’nin kahramanları hayat kadınları, garsonlar, barmenler, dolandırıcılar , kısaca sıradan insanlardır. Minimalist üslubu okurda gerçekçiliğe yakın bir izlenim uyandırsa da aslında tam tersidir. bir yaklaşım düşünmeye sevk etse de, doğru olan bunun tam tersidir. Monti, epifanik anları sıradanlık kisvesine bürüyerek betimler.
26
Lorenzo Mattotti (1954), anlatım ya da figürasyonu amaçlamayan ama sürekli evrim geçiren bir iç dünyayı, açıklanamayan değişken duyguları betimlemeyi amaçlayan rafine bakış açısına sahip bir yazar. Mattotti popüler çizgi romanların inandırıcılık kaygısından uzak, herhangi bir kalıba sokulamayan değişken ve akıcı üslubuyla iç dünyaları keşfe çıkar. Tek renkten siyah beyaza, dışavurumculuğun sert tarzından yumuşak çizgilere zarifçe geçiş yapabilir. Metne ağırlık vermeyi zaman zaman ihmal etmese de Mattotti’nin karikatür geçmişi çeşitli yazarlarla verdiği ortak çalışmalarda daha çok öne çıkar. Bu ortaklıklardan en önemlisi, arkadaşlıkları çok eskiye dayanan, Jerry Kramsky takma adlı Fabrizio Ostani’yle (1953) yaptığı çalışmadır. Mattiotti, Kramsky ile beraber ilk uluslararası başarısı Fuochi’ye (1984) imza attı. Doğanın insan ruhundaki çatışmaların aynası haline geldiği Karanlığın Yüreği’ni hatırlatan Conrad-vari bir çalışmadır. Mattotti şimdiye kadarki en etkileyici kitabı Ghirlanda’yı (2017) da işbirliğini devam ettirdiği Kramsky ile beraber hazırladı. Tamamlanması yaklaşık on yıl süren, dört yüz sayfalık bir eserdir. Finlandiyalı Moomin’den kabaca esinlenen Mattotti’nin kalburüstü çizim becerisi açısından da çıtayı yükselten bu çalışmada Kramsky’nin yarattığı büyülü dünya rüya ve masallara özgü bir niteliğe bürünür.
27
Francesca Ghermandi (d. 1964) geleneksel anlamda anlatı içermeyen, aynı zamanda açık bir şekilde karşı kültür veya yeraltı hırslarından yoksun bir çizgi roman yazarıdır. Ünlü eserinde çağdaş resim, tasarım, kurmaca ve hatta müzik gibi farklı sanat disiplinlerini tek potada eritir. Deneysel, sinema tadı taşısa da özünde zorlayıcı bir çizgi romana imza atmıştır. Aynı zamanda bir illüstratör olan Ghermandi, olağanüstü görsel becerilerini bu temel yaklaşıma katarak, kendine özgü bir kara-film üslubu, ana hatlarıyla kişisel bir pop evreni yaratıyor. 2005 yılında yayınladığı ilk çizgi romanı Grenuord, baskıcı bir ilişkiden kaçmaya ve hayatı yeniden kurmaya çalışan garip, kurukafa suratlı bir karakteri konu alır. Ama sonunda, onun için tek çözüm, hiçbir şeyin gerçekten değişmediğini bilerek tekrar kaçmak olur. 2010 senesinde çıkan Cronache dalla palude (2010) yazarın olgunluğa giden yoldaki ilk adımdır. Bu sefer tek bir kahraman değil, grotesk bir dünyada acı ve umutla iç içe yoğrulmuş karakterler vardır.
28
Gabriella Giandelli (d. 1963), karakterlerinin iç dünyasına özenle eğilen, son derece samimi, incelikli ve hassas bir yazar. Interiorae adlı eserinde bir binanın bodrum katında yaşayan ve kiracıların hayallerinden beslenen Büyük Karanlık’ı anlatıyor; görünmeyen beyaz bir tavşan da yaveridir. Bir gün bir çocuk onu görür. Bu yaklaşan bir felaketin habercisidir. Kent yaşamını farklı insan tipleri üzerinden irdeleyerek ortaya koyduğu bu büyük tabloda yazarın, karakterlerini merakla, tavşanın ise şefkatle takip ettiğini hayal etmek hiç de zor değil. Muhtemelen bir başyapıt olan Yapraklar Altında’da ise yazar doğaüstü gözlem yeteneğine sahip kel bir adamı baş kahraman olarak seçer. Bu adsız gözlemci, küçük bir orman köyüne gelir ve orada öfke ve acı dolu bir geçmişin parçası olur. Yolu yıllar önce ormanda ölmüş bir çocuğun trajik sonuyla, orta yaşlı erkek kardeşi ve ihtiyar annesinin ortak mazisiyle kesişir. Hikayenin dingin ama gergin atmosferi büyüleyici orman fonuyla mükemmel örtüşür. Karakterlerin kalplerinin derinliklerinde sakladıkları sırlar yavaş yavaş ortaya çıkar, tıpkı üzerlerini örten sonbahar yaprakları uçuşmuş gibi.
29
Genç kuşaktan Manuele Fior (d. 1975), ki aslen mimardır, bugün uluslararası çizgi roman sahnesinin en saygın İtalyan yazarlarından biridir.
İlk başyapıtı Saniyede Beş Bin Kilometre’de(2010) onlarca yıla yayılan üçlü bir aşk hikayesi işlenir. Birbirlerini severler, ayrılırlar, hayat onları başka yerlere savurur ve birbirlerini kaybederler. Yıllar sonra, her şeyin başladığı taşra kasabasında tekrar buluşurlar ama buldukları şey sadece anılar ve pişmanlıklar olur.
Gizli dürtülere, fiziksel ve psikolojik ayrıntılara odaklanan, Fior, benzersiz gözlem yeteneği ve doğal üslubuyla komplekssiz, incelikli ve kültürlü bir yazar olduğunu kanıtlamıştır.
Fior L’intervista (2013) adlı eserinde tüm karateristik özelliklerini sergiler. Diyaloglar fazlasıyla doğaldır, kurgu ve anlatı akıcıdır, karmaşık ilişkilere odaklanır ve kör göze parmak sokmaktan kaçınıp yorumu okura bırakır. Bu bilimkurgu dokunuşları içeren öyküde her ikisi de uzaylı gördüğüne inanan bir psikolog ile genç hastasının ilişkisi işlenir. Ortak paydada buluşan iki kahraman zamanla fikir ayrılığına düşer.
Sanatçı, Celestia adlı en yeni eserinde ise gerçeği gibi adeta bir labirenti andıran ama tamamen hayali bir Venedik tasviri ortaya koyar.
30
Ressam, grafik tasarımcısı, animatör, müzisyen. Lorenzo Ceccotti, diğer adıyla Lrnz, çok yönlü bir sanatçı kimliğine sahiptir. Çizgi roman, tasarım ve çağdaş sanat yeteneklerini tek potada harmanlayan Lrnz, etkileyici tarzı, ele aldığı temalar ve teknik titizliğiyle tam bir deneycidir. Bu bağlamda çizgi roman onun için sayısız ifade aracından sadece biridir.
Sanatçının Roma’da geçen grafik romanı Golem (2015) yozlaşmış büyük şirketlerin devletin yerini aldığı son derece iddialı bir bilimkurgu öyküsünü konu alır. Bu, aykırı gençlerin baskıcı rejime karşı ayaklandığı klasik bir isyan hikayesidir aynı zamanda. Golem’in görsel üslubu Japon mangalarından olduğu kadar Batılı farklı disiplinlerden de beslenen çok katmanlı ve karmaşık bir yapı sergiler. Sonuçta ortaya çıkan iş yenilikçi ve dinamiktir, göndermeleri bariz ama asla taklit yüzeyselliğinde değildir. Kurgusu, panel tarzı, zengin görselliği ve renk kullanımındaki titizlik onu son dönemin en ilginç İtalyan örneklerinden biri haline getiriyor.